İNSANIN
KÖKENİ AYDINLANIYOR MU?
Güney
Afrika’da, Malapa mağarasında 15 Ağustos 2008 tarihinde iki Australopithecus
Sediba fosili bulunmuştur. Bu fosillerden biri 11-13 yaşlarında bir erkek
çocuğa, diğeri ise 30 yaşına yakın bir dişiye aittir.
Bu
fosillerin analizleri ve yorumları Prof. Lee Berger ve ekibi tarafından
yazılan makalerle Science dergisinin 09. 09. 2011 tarihli sayısında dünyaya
duyurulmuştur. Bu makaleler; Ayak ve ayak bileği, pelvis, beyin, tarihlendirme,
eller başlıkları altında beş makaleden oluşmaktadır.
Bulunan fosillerle
ilgili makaleleri sırasıyla değerlendirirsek;
Ayaklar
Au. Sediba’nın ayak
bileği insansı, topuk kemiği (calcaneus) tam bir primat, kaval
kemiği (tibia) tam bir insan, incik kemiği (fibula) tamamen primatımsıdır. Yazarlar
Au. Sediba’nın bipedal olduğu konusunda görüş birliği içindeler.
Pelvis
Au. Sediba’nın pelvisi
bugüne kadar bulunan Australopithecus pelvisleri içinde modern insan pelvisine
en yakın olanıdır. Prof. Lee Berger ekibinden bipedalizm uzmanı Peter Schmid pelvisin
iki ayaklı pelvisi olduğunu ve hemen hemen de tam bir dik gövde taşıdığını
söylemiştir. (3)
Beyin
Kafatası hacmi (beyin)
420 cc.’dir. Genel olarak kafatası büyüklüğü ve şekli Australopithecus’unki
gibidir. Endocasttaki bir yükseltinin broca bölgesi olduğu, frontal bölgeninse
insana benzediği söylenmektedir.
Tarihlendirme
Özellikle tarihlendirme
üzerinde çok hassas durulmuş ve teknolojinin en gelişkin olanaklarından
yararlanılmıştır. İlk defa 1,977 gibi çok titiz ve detaylı bir tarihlendirme
yapılmıştır. (Pickering R. et al. 2011)
Eller
Eller modern insan eli
gibidir. Başparmak biraz uzundur ve tutulan bir şeyi çok sıkı ve güvenli bir
şekilde kavrayabilecek biçimdedir. Diğer parmaklar ise primatların ki kadar
olmasa da hafif kıvrıktır. Ama uzun bir primat kolunun ucundadır. Bilek, ağaçta
yer değiştirmeyi sağlayabilecek kadar oynaktır.
Au. Sediba’nın Getirdiği Sorular, Bu
sorulara Verilen Yanıtlar ve Yorumlar
Ayaklar
Karma ayak yapısının Au.
Sediba’nın arboreal olduğunu göstermekte olduğu konusunda araştırma ekibi görüş
birliği içindedirler.
Primatımsı topuk kemiği araştırmacıları
şaşırtmıştır. Çünkü topuk tam bir primat topuğu olduğu için ( yani dört ayaklı
bir canlının topuğu), iki ayakla yürürken vücut ağırlığının direk topuğa
bineceği ve bu topuk yapısının bu ağırlığı taşıyamayacağını düşünmüşlerdir. Bu
gerekçeyle modern insandakine yakın bir aşil tendonu bulunması gerektiği
sonucuna varmışlardır. (2), (Zipfel B. et al. 2011)
Pelvis
Steven E. Churcill ‘’biz bugüne kadar pelvisin
bu şekli almasının nedeni olarak büyük kafalı yavru doğurma zorunluluğu ve
ihtiyacıdır (obstetric hipotezi) diye biliyorduk. Fakat Au. Sediba’nın kafatası
hacminin 420 cc. olması bizim bu obstetric hipotezini gözden geçirmemiz ve
sorgulamamız gereğini doğurmuştur.’’ demiştir. (4), (Kibii J. M. et al. 2011)
Beyin
Şimdiye kadar önce beyin
hacminin genişlediği, sonra beyinde reorganizasyon olduğu bilinirken, bulunan
Au. Sediba fosiliyle beraber bu bilginin yanlış olma olasılığı ortaya çıktı. Bu
kafatası, reorganizasyonun önce, hacim
artışının sonra olduğunu göstermektedir. (1), (Carlson K. J. et al. 2011)
Broca bölgesi savına ise
Dietrich Stout ‘’endocastta (kafatası iç bölgesi) bir yükseltiyi broca bölgesi
diye alıp altındaki hücrenin ne yaptığını anlamak çok büyük bir iddiadır. Bu tartışma
devam edecek’’ yanıtını vermiştir. (5)
Steven E. Churcill Au.
Sediba’nın beynini ve kafatasını anlatırken, Au. Sediba’nın beyninde asimetri
olduğunu ve bu asimetrinin de sadece homo cinsine ait beyinlerde bulunduğunu
söylemiştir. (4)
Tarihlendirme
Tarihlendirmenin üstünde
bu derece titiz ve hassas davranılmasının nedeni hemen 1.9 milyon yıla
tarihlendirilen Homo Habilis’in kafatası hacminin 680-750 cc olmasıdır diye
düşünülmelidir.
Steven
E. Churcill, Au. Sediba, Homo Habilis, Homo Erectus ve Homo Rudolfensis’ in peş
peşe birkaç yüz bin yıl içinde yaşadıklarını söylemiştir. ‘’Bu kadar
değişikliğin bu kadar kısa sürede olmasının nedeni acaba çok önemli çevresel
değişiklikler midir?’’ diye sormaktadır.(4)
Eller
Prof. Lee Berger elindeki
Au. Sediba’nın el reprodüksiyonunu göstererek, ‘’ Bu homo habilisin elinden
daha gelişmiş bir eldir. Ama bu el Au. Sediba’nın 420 cc’lik beyni ve nispeten
ilkel yapılarıyla birlikte bulunmamalıdır.’’ demiştir. (1)
Au.
Sediba’yı Akıl Taklası Teziyle Açıklamaya Çalışırsak;
Au. Sediba’ya bugüne dek
genel kabul görmüş bakış açılarıyla bakıldığında ya bakış açısının
değiştirilmesi gerekiyor ya da birlikte bulunması gerektiği düşünülen
organların yorumlanması değişiyor
Ayak
ve Ayak bileği
Au. Sediba semi-arboreal,
semi-aquatictir. Arboreal oluşunu uzun kolları ve el bileği söylemektedir.
Aquatic oluşunu ise ayak topuğu söylemektedir. Topuğu primata benzemektedir.
Ama bipedaldir. Yaşamını su ürünleriyle sürdürmektedir. Uyku için çıktığı
ağaçtan sabah inip, sığ sularda iki ayak üstünde yürüyerek, su ürünleri
toplayarak ve avlayarak yaşamını sürdürmüştür. Bu nedenle o topuk kemiği
terrestrial bir bipedal topuğu gibi insan topuğuna benzemeye başlamamıştır.
Suyu terk ettikten sonra ayak topuğu insansı olmaya başlayacaktır.(Kaynak O.
2007) Ayrıca insan ayağının son şeklini 200.000 yıl önce aldığı öne
sürülmektedir. (Meldrum D. J. 2004)
Primatımsı topuğu
açıklamak için modern insanınki gibi aşil tendonu vardır denilmektedir. (2), (Zipfel B. et al 2011) MODERN İNSANINKİ GİBİ GELİŞKİN
BİR TENDON VARSA VE BU TENDON BİR PRİMAT TOPUĞUYLA BİPEDALLİĞİN SÜRDÜRÜLMESİNİ
SAĞLAYABİLİYORSA, NEDEN DAHA SONRAKİ HOMO CİNSLERİNDE TOPUK EVRİMLEŞEREK MODERN
İNSAN TOPUĞUNA DOĞRU DEĞİŞMEYE BAŞLAMIŞ VE DEĞİŞMİŞTİR? Çünkü modern insanın hem
aşil tendonu vardır, hem de topuğu primat topuğundan çok farklıdır. 5-6 milyon
yıl önce başlayan ayağa kalkma gerçeği pelvisi bu derece değiştirmiş de, topuk
kemiğini neden değiştirmemiştir? Çünkü iddia edildiği gibi terrestrial olsa
topuğun da 3-4 milyon yıl içinde modern insan topuğu gibi olması gerekirdi.
Pelvis bu süre içersinde insan pelvisine ne kadar benzediyse, o topuk kemiğinin
de o kadar modern insan topuğuna benzemesi gerekirdi. Çünkü Au. Sediba’dan
günümüze doğru bulunan homo fosillerinin topuk kemikleri insanımsıdır. Topuk
kemiğinin modern insanınki gibi olmasının ana nedeni karada iki ayak üstünde
yürümektir.
Araştırma ekibi Au.
Sediba’nın grup halinde yaşadığını, uzun kollarını kullanarak yemek ve
uyumak için ağaca çıktığını ve iki ayak
üstünde yürüdüğünü söylemektedir.(10) Tam burada, bu canlı köken itibariyle bir
ağaç canlısı, EĞER AĞAÇ DA YİYECEK BİR ŞEYLER OLSAYDI BU CANLININ AĞAÇTAN
İNMEMESİ GEREKİRDİ, neden indi diye sorulmalıdır. Günümüzün ağaççı primatları
hiç de yere inip iki ayaklı olma ihtiyacı duymuyorlar.10
Pelvis
Pelvisin leğen biçimine
dönüşmesinin ve ona paralel olarak da kaburga kafesinin silindirikleşmesi ve
daralmasının nedeni iki ayaklılık ve dik gövdeliliktir. Bugüne dek bilinen
obstedric hipotezine göre büyük kafataslı (beyinli) yavrular doğurabilmesi için
pelvisin bu şekli aldığı söylenmekteydi. (3), (4) Au. Sediba’nın kafatası küçük çıkınca son
derece somut ve reel bir durum olduğundan dolayı bu hipotezden vazgeçilmiştir.
Çünkü pelvisi leğen biçimindedir, insan pelvisine çok yakındır, buna rağmen
kafatası hacmi 420 cc’dir. Burada söylenecek hiçbir şey yoktur, hipotez terk
edilmelidir.
Aslında pelvisin modern
insan pelvisine doğru değişmesinin sebebi büyük kafalı yavrular doğurmak değil,
iki ayaklılıktır. Gövdeyi iki ayak üstünde düşey olarak taşıtan ana parça
pelvistir. Şempanze pelvisine benzer bir pelvis düşey bir gövdeyi iki ayak
üstünde taşıtamaz. (Kaynak O. 2010), (Kaynak O. 2011) Prof. Lee Berger ve ekibi
Au. Sediba’nın hem arboreal hem de terrestrial olduğunu söylüyorlar. (3)
Dayanakları ise ağaççı primatlar gibi uzun kollar, primat benzeri incik kemiği,
oynaklık açısından primatlara yakın ayak ve el bileği gibi özelliklerdir.
Eğer Au.Sediba tamamen
terrestrial bir yaşama adapte olabilseydi, ağaççı özellikleri bitirmiş olması
gerekirdi. Yeni yere indiği iddia edilebilir, o zaman pelvis ne zaman insansı
hale geldi diye sorulmalıdır. Çünkü pelvisin leğen şeklini alabilmesi için
canlının çok uzun süre iki ayak üzerinde yürümüş olması ve gövdenin büyük
oranda dikleşmiş olması gerekir. Zaten bu değişim süreci 5-6 milyon yıl önce
Rift vadisinde başlamış bir süreçtir. Pelvisin bu şekli, uzun süreli iki
ayaklılığın kesin sonucudur.
Fosillerde genelde
kaburga kafesi, yapısı gereği üstündeki sediment tarafından bastırıldığı için
dağılmaktadır. Bu nedenle kaburga kafesi şekli konusunda fosiller net bir bilgi
verememektedir. Aslında kaburga kafesi fosili de bulunabilse idi, bu pelvis
insan pelvisine ne kadar yakınsa, insan kaburga kafesine o kadar yakın,
silindirikleşme sürecini tamamlama aşamasında bir kaburga kafesi bulunacaktı.
Çünkü gövde dikleşmesi kaburga kafesi daralmasını birlikte getirmektedir. Bunun
da nedeni ağırlık aksını ayak tabanları içinde tutmaktır. Aksi halde canlının
iki ayak üstünde, stabil yürümesi mümkün olmazdı. (Kaynak O. 2007), (Kaynak O.
2011)
Beyin
İnsanda beyin
büyümesinin sebebi tam da Au. Sediba’nın dönemine rastlayan bir zamanlarda,
gövdenin yeterli dikliğe ulaştığı bir anda rahimdeki embriyonun pozisyonunun
bozulmasıdır. Bu andan sonra embriyo kendini düşey gövdeliliğe uyarlamaya
başlamıştır. Yukarıda sorulan ne oldu birdenbire? Çevresel olağanüstü
değişiklikler mi oldu? Sorularının yanıtı işte bu Akıl Taklasıdır. Akıl taklası
kafatası büyümesini yüz ve çenedeki değişiklikleri tetiklemiş ve başlatmıştır.
(Kaynak O. 1983), (Kaynak O. 1998), (Kaynak O. 2007), (Kaynak O . 2008),
(Kaynak O. 2010), (Kaynak O. 2011)
Gövde dikleşmesinin
belirli bir aşamasında, rahimdeki yavrunun pozisyonu bozulmuş, bütün
memelilerdeki gibi kafası doğum kanalına dönük olması gerekirken
Australopithecus embriyosu 180o’lik
bir takla atarak kafasını diyaframa doğru çevirmiş, gövdesi rahmin doğum
kanalına yakın kalmıştır. Ben bu taklaya AKIL TAKLASI (SALTO
İNTELLİGENTE) diyorum.
Bu akıl taklasından
sonra her Australopithecus anası
kafatası hacmi kendi kafatası hacminden büyük yavrular doğurmaya başlamıştır.
Bu nedenledir ki Australopithecus fosillerinden
gövde dikleşmesi, kaburga silindirikleşmesi ve daralması anlaşılamadığı için
sadece kafatası büyümesi gözlemlenmektedir.(Kaynak,2007), (Kaynak,2008) Bu
kafatası farklı Australopithecus’ ların ayrı tür olduğu savunulmaktadır.
Halbuki bunlar ayrı türler değil, gövde dikleşmesi ve kaburga daralmasının
ürünü olan Australopithecus’ lardır
Tarihlendirme
Tarihlendirmedeki
titizliğin nedeni 70-80 bin yıl arayla Au. Sediba’nın 420 cc kafatasına, Homo
Habilis’in ise 680-750 cc kafatası hacmine sahip olmalarıdır. Bu olağanüstü ve
hızlı değişimin de nedeni akıl taklasıdır.
Çünkü arada 77 bin yıl
gibi kısa bir zaman vardır. Bu kısa zaman içinde kafatası hacminin 420 cc’den
680-750 cc’ye çıkmış olmasının nedeni bilinmemektedir. Bu 70-80 bin yıllık
zaman çok küçük bir zaman dilimidir. Ama kafatası hacmindeki değişiklik çok
büyüktür. 3-4 milyon yıl içinde 350 cc’den ancak 420 cc. ye ulaşan kafatası
hacmi, 70-80 bin yıl içinde nasıl oldu da 420 cc’den 680-750 cc’ye ulaşmıştır
diye sorulmalıdır.
Eller
Çevresel koşulların
zorlaması sonucu yaşam biçimleri değişen ve elleriyle sığ sularda, iki
ayaküstünde yürüyerek su ürünleri avlayan ve toplayan bir canlının ellerinin bu
şekli alması şaşırtıcı değildir. Bu canlı ağaçta yaşarken meyveyi koparıp
ağzına atıyor. Bu çok sofistike bir el manipülasyonu gerektirmemektedir. Ama su
ürünleriyle beslenmek zorunda kalınca, kabukluları bulundukları yerden
toplamak, taşımak, kabuğunu açıp içini yemek sofistike bir el manipülasyonu
gerektirmektedir. Kaldı ki su ürünlerinin en önemlisi olan balığın yakalanması
ve taşınması el başparmağının kavrayıcı özelliğinin gelişmesini
gerektirmektedir.(modern insandaki gibi) Bu elle balık tutma olgusu günümüzde
ayıların ağzıyla, kartalın sığ sularda pençesiyle ve Sumatra’da uzun kuyruklu
makakların elleriyle balık tuttukları bilindiğinden hiç de şaşırtıcı
gelmemelidir. (Steward et al. 2008)
Hayvanlar beden
parçalarını ve bedenlerini insandan daha büyük beceriyle ve fonksiyonel olarak
kullanmaktadırlar. Belkide Au. Sediba sığ sularda bitki köklerinin dibinde
balık yuvalarını keşfedip elleriyle balık avlıyordu. Dişlerin bu kadar küçük ve
insansı olması, bu deniz ürünleri ve balık eti yenmesinin sonucudur diye
düşünülmelidir.
Prof Mark Maslin Rift
vadisinin devasa göllerle kaplı olduğunu, şu anda gene çok sayıda göl olduğunu,
göl bulunmayan yerlerin de eskiden var olan devasa göllerin göl dibi
çökeltileri olduğunu söylemektedir. Çeşitli grafik ve çizelgelerle insanın
evrimiyle gölleri ilişkilendirmektedir. Göller en geniş ve yaygınken Homo
cinsinin görülmeye başladığını söylemiştir. (7)
Başparmak dışındaki el
parmaklarının kısalmasında ana faktör artık ağaççıl yaşamın belirleyici yaşam
biçimi olmamasıdır. Yani bu canlı ağaca sadece güvenli gece geçirmek için
çıkmaktadır. Bunu ayak şekli ve pelvis şeklinden zaten anlamaktayız. Yani
gününün çoğu yerde, sığ sularda, iki ayak üstünde yürüyerek geçmektedir. Kısaca
sudan beslenebilmek için başparmak kavrama yeteneğine sahip olmalı ve diğer
parmaklar da rahat kavramak için kısalmalıdır. Yani BU ELLER BİR BALIKÇI
ELİDİR.
Bugüne dek bilinen şudur; El ve beyin birlikte
birbirini karşılıklı etkileyerek gelişmişlerdir. İnsanın akıllı canlı olmasının
ana nedeni ayağa kalkması ve ellerin boş kalmasıdır. El boş kaldığı için
kullanılarak hem kendisini hem beyni geliştirmiş diye bilinmektedir. Eldeki
değişimin bugüne kadar alet yapım ve kullanımı sonucu olduğuna ilişkin kesin
inanış bu gelişmelerden sonra ciddi bir biçimde sorgulanmalıdır. Halbuki Darwin ‘’İnsanın Türeyişi’’ adlı
eserinde ‘’alet yapmak ve kullanmak için önce el değil, akıl gereklidir’’
demiştir. (Darwin C. 2002)
Au. Sediba’da elle
birlikte olması gereken beyin aslında pelvisle birlikte olması beklenilen büyük
beynin aynısıdır. Fakat bulunan Au. Sediba fosilinde bu büyük kafatası ve beyin
yoktur. Bu da somut bir durumdur. O zaman gelişkin bir elle birlikte bulunması
gereken beynin, beklenen gelişkin becerileri bu küçük beyne yüklenmeye
çalışılmıştır.
Bugüne dek bilinenlerden
hareketle, ele uygun, sofistike, manipüle ettirici gelişkin bir beyin arayışı
vardır. Ve o beyni yeni bir kavramla ‘’küçüktür ama reorganizedir’’ diye
tanımlayarak gelişkin ele gelişkin beyin görüşü ileri sürülmektedir. Tam
burada, KÜÇÜK AMA REORGANİZE, YANİ BİZİM BİLDİĞİMİZ MODERN İNSANINKİ GİBİ
OLMASA DA ONA YAKIN SOFİSTİKE ÖZELLİKLERİ VE İŞLEVLERİ OLAN BİR BEYİNSE VE
GELİŞKİN BİR ELİ HEM ÜRETMİŞ HEMDE YÖNLENDİRİYORSA VE YETERLİYSE NEDEN DAHA
SONRA KAFATASI HACMİ ARTMIŞTIR? diye sorulmalıdır. Pelvise uygun büyük
kafatasının olmayışı çok somut ve elle tutulur olduğu için kabullenilerek
obstetric hipotezinden vazgeçilmiştir. Aynı davranışın aşil tendonu konusunda
da gösterilmesi reel durumun olduğu gibi kabul edilmesi ve o durumun analitik
açıklanması gerekmektedir. Aynı şey el-beyin ilişkisi için de geçerlidir. Onun
da analitik sebep sonuç ilişkileriyle açıklanması gerekmektedir.
Au. Sediba insan
evriminin Rosetta taşıdır. İnsanlık tarihi ve bilim için bir şanstır; doğru
okunmalıdır.
Şimdiye kadar bilinen
gelişkin bir elin, gelişkin bir beyinle birlikte olması gerektiği bilgisidir.
Beyin küçüklüğü, beyinde bir fonksiyon ya da cognitive (bilişsel) gelişkinlik
aranmasına neden olmuştur.
Kaynakça:
Bernhard Zipfel, Jeremy
M. DeSilva, Robert S. Kidd, Kristian J. Carlson, Steven E. Churchill, Lee R.
Berger. The Foot and Ankle of Australopithecus sediba. Science 9 September 2011: 1417-1420. DOI:10.1126/science.1202703
Darwin C. 2002 İnsanın
Türeyişi Ankara: Onur Yayınları
Job M. Kibii, Steven E.
Churchill, Peter Schmid, Kristian J. Carlson, Nichelle D. Reed, Darryl J. de
Ruiter, Lee R. Berger. A Partial Pelvis of Australopithecus sediba. Science 9
September 2011: 1407-1411. DOI:10.1126/science.1202521
Kaynak O. 1983 Bir
Memeli Embriyonu Diğer Bir Tür Memelinin Rahmine Yerleştirilip Büyütülürse
Nasıl Bir Sonuç Alınır? Evcil Dergisi 5: 26-28
Kaynak O. 1998 Aktüel
Dergisi 344: 50-53
Kaynak O. 2007 İnsan
Nasıl İnsan Oldu? Yeni Bir Öneri. Cumhuriyet Bilim Teknoloji Dergisi 1058:
12-14
Kaynak O. 2008 Bu Günkü
Halimize Nasıl Dönüştük? Cumhuriyet Bilim Teknoloji Dergisi 1129: 2
Kaynak O. 2010 IV.
Ulusal Biyolojik Antropoloji Sempozyumu Bildiri Özetleri Kitapçığı :2
Kaynak O. 2011 XI.
International Syymposium on ‘’Disorder Systems: Theory and Its Applications’’ :
15
Kristian J. Carlson,
Dietrich Stout, Tea Jashashvili, Darryl J. de Ruiter, Paul Tafforeau, Keely
Carlson, Lee R. Berger. The Endocast of MH1, Australopithecus sediba. Science 9
September 2011: 1402-1407. DOI:10.1126/science.1203922
Robyn Pickering, Paul H.
G. M. Dirks, Zubair Jinnah, Darryl J. de Ruiter, Steven E. Churchil, Andy I. R.
Herries, Jon D. Woodhead, John C. Hellstrom, Lee R. Berger. Australopithecus sediba at 1.977 Ma and
Implications for the Origins of the Genus Homo.
Science 9 September 2011: 1421-1423. DOI:10.1126/science.1203697
Stewart A. M. E, Gordon
C. H, Wich S. A, Meijaard E. 2008 İnternational Journal Of Primatology 29:543-548
Tracy L. Kivell, Job M.
Kibii, Steven E. Churchill, Peter Schmid, Lee R. Berger. Australopithecus sediba Hand
Demonstrates Mosaic Evolution of Locomotor and Manipulative Abilities. Science 9
September 2011: 1411-1417 DOI:10.1126/science.1202625
Meldrum D. Jeffrey
. Journal of Scientific Exploration,
Vol. 18, No. 1, pp. 65–79, 2004
No comments:
Post a Comment