Tuesday, 22 January 2013

BİPEDALİSM


Au. Sediba günümüzden 2 milyon yıl öncesine kadar arboreal (ağaççı) özelliklerin hala sürdüğünü göstermiştir.





Belden aşağısı 4-5 milyon yıl gibi bir süre içerisinde bipedalliğe adapte olduktan sonra, belden yukarısı da bipedalliğe adapte olmaya zorlanmıştır. Belden yukarısı bipedal olmaya zorlanır; çünkü iki taşıyıcılı bir iskelet sistemi ancak modern insanın ki gibi olabilirse bir canlının yaşamını sürdürmesini sağlayabilir. Taşıyıcı iskeletin ağırlık aksı ayak taban alanları içinde olmak zorundadır. 


Bunu sağlayabilmek için, gövde dikleşmeli modern insanın ki gibi, kaburga silindirikleşmeli, kafa gövdenin üstünde modern insanınki gibi oturmalıdır. Bu sonuca ulaşmak üzere belden yukarısı derece derece dikleşmeye başlamıştır. Bu dikleşme ve omur-femur açısı Australopithecus fosillerinde anlaşılamamakta ve 4-5 milyon yıl iki ayaklıyız, iki ayak üstünde yürüyoruz peki neden kafatasımızda büyüme yok sorusu sorulmaktadır. Australopithecus fosillerinde pelvis yapısı gözden kaçırıldığı için bu soru sorulmaktadır. Halbuki  Australopithecus pelvisi modern insan pelvisiyle primat pelvisi arasında bir yerdedir. Bunun nedeni gövdenin pelvise tam dik basmamasıdır. Australopithecuslarda omurun pelvise basma açısı ve pelvis illium kemikleri farklıdır. (Lewin, 1998)

Australopithecuslar bipedaldirler ama belleri ve dizleri büküktür. Dizlerin bükülmesinin nedeni omur-femur bağlantı ligamentlerinin (kemikleri birbirine bağlayan bağ dokuları) şempanzeninkine benzer açılarla kemiklere tutunup kemikleri birbirine bağlamasıdır. Yani belde 100-110° ye yakın bir öne eğiklik vardır. Bu öne eğikliği dengeleyebilmek için iki ayaküstünde yürürken dizler bükülmek zorundadır. Bu diz bükülmesinin sebebi, vücudun ağırlık aksını ayak taban alanları içinde tutmaktır.

Copyright©2013 by Oktay Kaynak


Monday, 21 January 2013

Richard Leakey on Climate Change and Conservation


Saturday, 19 January 2013

‘’NEDEN DİK YÜRÜME, BÜYÜK BEYİN VE KILSIZ BEDEN?’’ Yazısı üzerine eleştirel notlar


Oktay KAYNAK


Bilim ve Gelecek dergisinin 95. sayısında ‘’Neden Dik Yürüme, Büyük Beyin ve Kılsız Beden?’’ başlıklı yazı yer aldı. Bu yazıda hem yanlış bilgiler var hem de bugün artık gündemde olmayan tezler sanki geçerliliğini koruyor gibi sunuluyor.  Ayrıca benim ileri sürdüğüm önermeler de yanlış aksettiriliyor.


Söz konusu yazının giriş bölümünde Austrolopithecus Sediba’nın taksonomik konumunun tartışmalı olduğu iddia edilmiştir. Au. Sediba’nın taksonomik pozisyonu tartışmalı değildir. Yazıda da Sediba Australopithecus cinsi olarak anılıyor zaten. Kaldı ki Sediba’nın taksonomik konumu tartışılmamaktadır. Genellikle her yeni bulunan Australopithecine fosillerinden sonra sorulduğu üzere ‘’Kayıp Halka mı?’’,  ‘’En Yakın Ortak Ata mı?’’ soruları sorulmaktadır. Bu sorular taksonomik konumun tartışması değildir. Taksonomik tanım dünyanın çeşitli üniversitelerinden Sediba çalışmasına katılan 80’nin üzerinde akademisyen tarafından yapılmıştır ve Sediba bir Australopithecus’tur. En yakın ortak ata tartışmasının nedeni Sediba ile (1,977 milyon yıl önce) ilk homo cinsi olarak kabul edilen Homo Habilis (1,9 m.y.ö.) arasındaki zamansal yakınlıktır. (Susman R.L. , Stern J. T. 1982), (Johanson DC et. Al 1987) Ben makalelerimde Sediba’nın bu derece titiz tarihlendirilmesinin nedenlerini irdeledim.


Yazıda bazı homo cinslerinin Sediba’yla aynı zamanda yaşadığı öne sürülmektedir. Homo cinsi, Australopithecinelerin evrimleşmesi sonucu oluşmuş bir cinstir. Eş zamanlı yaşamaları mümkün değildir. Bu insanın evrim mekanizmaları ve süreçlerine ters düşmektedir. (Pickering R. et al. 2011)


 Sediba fosilleri bu güne dek bulunmuş kemik sayısı en fazla olan Australopithecus fosilleridir. Sahadan dağınık olarak toplanmamıştır, neredeyse bütün parçalar anatomik pozisyonlarında bulunmuştur. Paleoantropoloji bilimi için çok kıymetli bir fosildir. Hatta Lee Berger’in dediği ve benim de makalemde kullandığım gibi; Au. Sediba insan evriminin Rosetta taşıdır. Bilim ve insanlık için çok önemlidir, doğru okunmalıdır.


Bugüne dek yazdığım makalelerde, verdiğim konferanslarda, yaptığım sunumlarda Ausralopithecin’lerin SEMİARBOREAL-SEMİAQUATİC olduğunu önerdim. Sediba da beni doğruladı. SEMİARBOREAL-SEMİAQUATİC tanımı bir bütün olarak düşünülmelidir ve bir yaşam biçimi olarak algılanmalıdır. Bu tanım bilim literatüründe Python molurus bivittat ve Python reticulates denilen pythonlar için kullanılmaktadır. Bu bütünlüklü tanım Australopithecuslar için ilk kez tarafımdan kullanılmıştır. Aquatic denmiştir, arboreal denmiştir, terresterial denmiştir, semiaquatic denmiştir ama SEMİARBOREAL- SEMİAQUATİC gibi bütünlüklü bir tanım yapılmamıştır. Şimdiye kadar hiçbir yerde, hiçbir zaman, hiçbir kimse tarafından SEMİARBOREAL-SEMİAQUATİC olduğu söylenmemiş ve yazılmamıştır.


Bu tanımlamalarımın ve analizlerimin sonucu olarak yukarıdaki makalemde anlattığım gibiSIĞ SULARDA AYAĞA KALKMA önermemi açıklarken suda ayağa kalkma önermemi kanıtlayabileceğini düşündüğüm bir deney önerdim. Bu deney şimdiye kadar hiçbir yerde, hiçbir zaman, hiçbir kimse tarafından önerilmemiştir. (Kaynak O. 2007), (Kaynak O. 2010), (Kaynak O. 2011a).


Prof. Lee Berger elindeki Au. Sediba’nın el reprodüksiyonunu göstererek, ‘’ Bu homo Habilis’in elinden daha gelişmiş bir eldir. Ama bu el Au. Sediba’nın 420 cc’lik beyni ve nispeten ilkel yapılarıyla birlikte bulunmamalıdır.’’ demiştir. (3) (Kivell T.L. et al. 2011)Çünkü bugüne dek bilinen şudur; El ve beyin birlikte birbirini karşılıklı etkileyerek gelişmişlerdir. İnsanın akıllı canlı olmasının ana nedeni ayağa kalkması ve ellerin boş kalmasıdır denmektedir. El boş kaldığı için kullanılarak hem kendisini hem beyni geliştirmiştir diye bilinmektedir. Prof. Lee Berger araştırma grubu bu çelişkiyi reorganize bir beyin olmalıdır diyerek aşmaya çalışmışlardır. Ben ise beyinle elin bu güne dek bilinen interaktif bir şekilde birbirini etkileyerek değiştirdiği ve geliştirdiği şeklindeki sava yanlıştır diyorum. Homo Habilis’in elinden neden daha gelişkin bir eldir? Sorusuna yanıt; çünkü Akıl Taklası atılmış, bu takla beyin büyümesini tetiklemiş ve başlatmıştır. Büyük bir olasılıkla homo cinsleri beslenme ve barınma sorunlarına karada çözümler üretmeye başlamışlardır. Midye toplayıcılığı ve balık avcılığı işi yaşamlarında daha az yer tutmaya başlamıştır. Bu nedenle o balıkçı elleri karasal ellere dönüşmeye başlamıştır.


Hiçbir kurum, hiçbir bilim insanı belirli sınırlar içindeki beyin büyüklüğüyle, akıl arasındaki ilişkiyi reddetmemektedir. Yukarıdaki makalemde beyin sığası için eşik değer anlatılmıştır.


Yazıda MYH16-Gen mutasyonu yoluyla beyin büyümesi açıklanmaya çalışılmaktadır. MYH16 genini bulan ekibin başkanı Hansell H. Stedman SPIEGEL ONLINE   Wissenschaft - 25.03.2004 sayısında "Wir behaupten nicht, dass allein diese Mutation uns als Homo sapiens definiert" yani  "İnsanı insan yapanın sadece bu mutasyon olduğu iddiasında değiliz" demektedir. (Verrengia J. 2004)


Au. Sediba’nın topuk kemiği için araştırma grubunun yazdığı Au. Sediba’nın ayağı ile ilgili makalenin ‘’hiçbir yerinde tam bir primat topuğu denmemektedir’’ diye ilgili yazıda bir ifade kullanılmıştır. Oysa ki makalenin giriş bölümünde ‘’However, Au. sediba is apelike in possessing a more gracile calcaneal body and a more robust medial malleolus than expected.’’yazmaktadır. Yani Au. Sediba’nın narin bir topuk kemiğine sahip olarak maymun benzeri olduğu yazılmaktadır. Türkçesi: Sediba maymun benzeri bir topuk kemiğine sahiptir. (Zipfel  B. et al 2011),   Ayrıca Prof. Lee Berger bir röportajında Sediba’nın topuk kemiği için chimpanzee-like (şempanze benzeri) tanımını kullanmıştır. (1) Au. Sediba’nın topuk kemiği kendisinden 1,2 milyon yıl önce yaşamış olan Au. Afarensis’in topuk kemiğinden daha narindir. Bu Sediba’nın bataklık ya da daha yumuşak su zeminlerinde yaşamış olduğunu gösterebilir. Ayrıca Afarensis’in bulunduğu Afar bölgesi volkanik bir bölgedir. O bölgedeki göl ve su zeminleri Sediba’nın yaşadığı bölgeye göre volkanik olması nedeniyle daha serttir. Bu sertliktir ki Afarensis’in topuk kemiğindeki homo topuk kemiğine doğru gidişi hızlandırmıştır.


Yazıda Sediba’nın morfolojisindeki ağaç yaşamına bağlı hareket adaptasyonlarını halen tam anlamıyla yitirmediği itiraf edilmekte, fakat neden böyledir? diye sorulmamaktadır. Sediba yaşadığı dönemde en az 4-5 milyon yıldır bipedal olduğu, yani ağaçtan yere indiği düşünülen bir Australopihecus cinsidir. Arboreal özelliklerini hala taşımasının nedeni de yukarıdaki makalemde anlatıldığı gibi halen geceleri ağaçta uyuduğu, avcılarından kaçmak için ağacı kullandığı içindir.


Yazının bir yerinde obstetric hipotezi diye bir tez olmadığı iddia edilmektedir. Yazının başka bir yerinde ise benim obstetric hipotezini reddettiğim iddia edilmektedir! (2), (3), (4)


Yazıda iki ayaklılığın daha az enerjiye mal olduğu ve buradan arta kalan enerjinin organizma tarafından kullanılarak beynin büyümesini sağladığı hipoteziyle beyin büyümesi açıklanmaya çalışılmıştır. Bu tez artık savunulmuyor. Çünkü iki ayaklı lokomosyonun daha fazla enerji gerektirdiği bilimsel deneylerle saptanmış ve yayınlanmıştır. (Nakatsukasa M. et al. 2006), (Teber S. 1996) Australopithecinelerin bipedal oluşları iki ayaklılığın daha az enerjiye mal olmasından değil, çevresel olağanüstü zorunluluklardandır.


Akıl Taklası teziyle gelişim gecikmesi ve eskiden ata türlerde sadece çocuk yaşlarda gözüken özelliklerin, evrim sonucunda, gelecek torun nesillerde yetişkin bireylerde de gözükmeye başlaması demek olarak tanımlanabilecek neoteninin hiçbir ilgisi olmadığını her ikisi hakkında bilgi sahibi olan disiplin içi bilim insanları anlayacaklardır.


Sorulmayan Soru

İnsanın evrim sürecinde iki ayaküstüne kalkıp, dik gövdeli olmaya başladığında RAHİMDEKİ EMBRİYONUN BAŞINA NELER GELDİ? EMBRİYO BU DİK GÖVDELİLİĞE NASIL TEPKİ VERDİ, NASIL UYARLANDI? Sorularını hiç kimse sormamıştır. Bugüne dek bütün araştırmacılar ayağa kalkanla insan evrimini açıklamaya çalışmışlardır. Ben ise ayağa kalkana değil, ayağa kalkanın rahmindeki embriyoya baktım. Ayrıca şempanzeden insana bir embriyo transfer edilerek Akıl Taklası tezimin sınanabileceğini önerdim. Akıl Taklası tezi ve bu deney şimdiye kadar hiçbir yerde, hiçbir zaman, hiçbir kimse tarafından önerilmemiştir. (Kaynak O. 1983), (Kaynak O. 1998), (Kaynak O. 2007), (Kaynak O. 2008a), (Kaynak O. 2008b)


Yazıda hem suda ayağa kalkma önermesi reddedilip, hem de 2010 yılında Die Naturwissenschaften adlı dergide Carsten Niemitz’in ‘’The evolution of the upright posture and gait—a review and a new synthesis’’ adlı makalesine atıf yapılarak suda ayağa kalkma önermesinin benden önce yapıldığını kanıtlama çabasına girilmektedir. Bu önerme 1983 ten 2007’ye kadar çeşitli platformlarda sözlü; 2007’den itibaren de yazılı olarak tüm makalelerimde ayrıca konferans, sempozyum ve kongrelerde tarafımdan dile getirilmiştir. 2010 Yılında yayınlanan bir makale nasıl olur da 2007 yılında yayınlanmış bir makaleye kaynak olur?


Yazının Yanlış Mantığı

Yazı esas olarak iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm benim önermelerimi çürütme çabalarından; ikinci bölümse bu yanlış oldukları ileri sürülen önermelerin bana ait olmadığını kanıtlama çabasından ibarettir. EĞER BİR ÖNERME YANLIŞSA, BU ÖNERMENİN KİMİN TARAFINDAN YAPILDIĞININ NE ÖNEMİ VARDIR? BUNU KANITLAMAK İÇİN BU KADAR ÇABA NİYE? 


Sonuç olarak kaynakçalar da yanlışlardan nasibini almış, Cumhuriyet Bilim Teknoloji Dergisinin 1290. Sayısında yayınlanan ve eleştirildiği iddia edilen makale o makale değildir. C.B.T. 1290 sayılı dergide yayınlanan makalenin başlığı ‘’Akıl Taklası Bakış Açısıyla Au. Sediba’nın analizi’’dir. (Kaynak O. 2011b) Kaynakçalarda C.B.T. 1290 dergisinde yayınlandığı iddia edilen ‘’Akıl Taklasını İlk Au. Sediba mı Attı? başlıklı yazım bir internet sitesinden alınmıştır.


Yazı bir yanlışla başlayıp, başka bir yanlışla bitirilmiştir!


2007 yılında Cumhuriyet Bilim Teknoloji dergisine ‘’İnsan Nasıl İnsan Oldu?’’ başlıklı yazımı gönderdim. Dergi ‘’İnsan Nasıl İnsan Oldu?’’ başlığının arkasına ‘’Yeni Bir Öneri’’ ibaresini ekleyerek yayınladı. O günden bu güne hiçbir kurum ve kuruluştan veya bilim insanından bunun neresi yeni bir öneri diye bir tepki almadım. Hacettepe Üniversitesi, Ankara Üniversitesi ve Ahi Evran Üniversitesinin birlikte düzenledikleri ve Türkiye’nin birçok üniversitesinden birçok akademisyenin katıldığı IV. Ulusal Biyolojik Antropoloji Sempozyumunda (2010) ‘’İnsanın Evriminde Dik Duruşun ve Beyin Büyümesinin Nasıl Gerçekleştiğine Dair Yeni Bir Hipotez’’ başlığı altında bildiri sundum. Bildirim bu başlıkla bildiri özetleri kitapçığında yayınlandı.  (Kaynak O. 2010) Dokuz Eylül Üniversitesi, Ege Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Tabiat Tarihi Uygulama ve Araştırma Merkezi, Akdeniz Üniversitesi, Celal Bayar Üniversitesinin düzenlediği XI. International Symposium on ‘’Disorder Systems: Theory and Its Applications’’da Yeni Bir Hipotez başlığı altında sunum yaptım. Hiçbir kurum, kuruluş bunun neresi yeni bir hipotez diye bir soruyla karşıma gelmedi.


KAYNAKÇALAR:



Bernhard Zipfel, Jeremy M. DeSilva, Robert S. Kidd, Kristian J. Carlson, Steven E.Churchill, Lee R. Berger. The Foot and Ankle of Australopithecus sediba.  Science 9 September 2011: 1417-1420. DOI:10.1126/science.1202703

Johanson DCMasao FTEck GGWhite TDWalter RCKimbel WHAsfaw BManega PNdessokia PSuwa G New partial skeleton of Homo habilis from Olduvai Gorge, Tanzania. Nature  

Kaynak O. 1983 Bir Memeli Embriyonu Diğer Bir Tür Memelinin Rahmine Yerleştirilip Büyütülürse Nasıl Bir Sonuç Alınır? Evcil Dergisi 5: 26-28



Kaynak O. 1998 Aktüel Dergisi 344: 50-53


Kaynak O. 2007 İnsan Nasıl İnsan Oldu? Yeni Bir Öneri. Cumhuriyet Bilim Teknoloji Dergisi 1058: 12-14
Kaynak O. 2008a Bu Günkü Halimize Nasıl Dönüştük? Cumhuriyet Bilim Teknoloji Dergisi 1129: 2

Kaynak O. 2008b İnsan Nasıl İnsan Oldu? Yeni Harman Dergisi 116: 36-37

Kaynak O. 2010 IV. Ulusal Biyolojik Antropoloji Sempozyumu Bildiri Özetleri Kitapçığı :2

Kaynak O. 2011a XI. International Syymposium on‘’Disorder Systems: Theory and Its Applications’’ : 15

Kaynak O. 2011b Australopithecus Sediba’nın ‘’akıl taklasıbakış açısı’’yla Analizi Cumhuriyet Bilim Teknoloji Dergisi 1290: 14-15

Nakatsukasa MHirasaki EOgihara N. Energy expenditure of bipedal walking is higher than that of quadrupedal walking in Japanese macaquesLaboratory of Physical Anthropology, Kyoto University, Kyoto 606-8502, Japan. Am J Phys Anthropol. 2006 Sep;131(1):33-7.

Niemitz C. 2010 Naturwissenschaften 97(3), 241-263, DOI: 10.1007/s00114-009-0637-3

Susman R.L. ,  J. T. 1982 Functional Morphology of Homo habilis Vol. 217 no. 4563 pp. 931-934
DOI: 10.1126/science.217.4563.931

Teber S. 1996 Davranışlarımızın Kökeni İstanbul: Say Yayınları

Verrengia J. AP. SPIEGEL ONLINE Wissenschaft - 25.03.2004




4-http://blogs.scientificamerican.com/anthropology-in-practice/2011/09/09/pieces-of-the-human-evolutionary-puzzle-who-was-australopithecus-sediba/


Copyright©2013 by Oktay Kaynak



Thursday, 17 January 2013

MENTIS EVERSIONIS BAKIŞ AÇISIYLA AU. SEDİBA'NIN ANALİZİ


Güney Afrika’da, Malapa mağarasında 15 Ağustos 2008 tarihinde iki Australopithecus Sediba fosili bulunmuştur. Bu fosillerden biri 11-13 yaşlarında bir erkek çocuğa, diğeri ise 30 yaşına yakın bir dişiye aittir.


Bu fosillerin analizleri ve yorumları  Prof. Lee Berger ve ekibi tarafından yazılan makalerle Science dergisinin 09. 09. 2011 tarihli sayısında dünyaya duyurulmuştur. Bu makaleler; Ayak ve ayak bileği, pelvis, beyin, tarihlendirme, eller başlıkları altında beş makaleden oluşmaktadır.


 Bulunan fosillerle ilgili makaleleri sırasıyla değerlendirirsek;



Ayaklar

Au. Sediba’nın ayak bileği insansı, topuk kemiği (calcaneus) tam bir primat, kaval kemiği (tibia) tam bir insan, incik kemiği (fibula) tamamen primatımsıdır. Yazarlar Au. Sediba’nın bipedal olduğu konusunda görüş birliği içindeler. 


Pelvis

Au. Sediba’nın pelvisi bugüne kadar bulunan Australopithecus pelvisleri içinde modern insan pelvisine en yakın olanıdır. Prof. Lee Berger ekibinden bipedalizm uzmanı Peter Schmid pelvisin iki ayaklı pelvisi olduğunu ve hemen hemen de tam bir dik gövde taşıdığını söylemiştir. (3) 


Beyin

Kafatası hacmi (beyin) 420 cc.’dir. Genel olarak kafatası büyüklüğü ve şekli Australopithecus’unki gibidir. Endocasttaki bir yükseltinin broca bölgesi olduğu, frontal bölgeninse insana benzediği söylenmektedir.


Tarihlendirme

Özellikle tarihlendirme üzerinde çok hassas durulmuş ve teknolojinin en gelişkin olanaklarından yararlanılmıştır. İlk defa 1,977 gibi çok titiz ve detaylı bir tarihlendirme yapılmıştır. (Pickering R. et al. 2011)


Eller

Eller modern insan eli gibidir. Başparmak biraz uzundur ve tutulan bir şeyi çok sıkı ve güvenli bir şekilde kavrayabilecek biçimdedir. Diğer parmaklar ise primatların ki kadar olmasa da hafif kıvrıktır. Ama uzun bir primat kolunun ucundadır. Bilek, ağaçta yer değiştirmeyi sağlayabilecek kadar oynaktır. 


 

Au. Sediba’nın Getirdiği Sorular, Bu sorulara Verilen Yanıtlar ve Yorumlar

Ayaklar

Karma ayak yapısının Au. Sediba’nın arboreal olduğunu göstermekte olduğu konusunda araştırma ekibi görüş birliği içindedirler.


 Primatımsı topuk kemiği araştırmacıları şaşırtmıştır. Çünkü topuk tam bir primat topuğu olduğu için ( yani dört ayaklı bir canlının topuğu), iki ayakla yürürken vücut ağırlığının direk topuğa bineceği ve bu topuk yapısının bu ağırlığı taşıyamayacağını düşünmüşlerdir. Bu gerekçeyle modern insandakine yakın bir aşil tendonu bulunması gerektiği sonucuna varmışlardır. (2), (Zipfel B. et al. 2011)


Pelvis

Steven E. Churcill ‘’biz bugüne kadar pelvisin bu şekli almasının nedeni olarak büyük kafalı yavru doğurma zorunluluğu ve ihtiyacıdır (obstetric hipotezi) diye biliyorduk. Fakat Au. Sediba’nın kafatası hacminin 420 cc. olması bizim bu obstetric hipotezini gözden geçirmemiz ve sorgulamamız gereğini doğurmuştur.’’ demiştir. (4), (Kibii J. M. et al. 2011)


 Beyin

Şimdiye kadar önce beyin hacminin genişlediği, sonra beyinde reorganizasyon olduğu bilinirken, bulunan Au. Sediba fosiliyle beraber bu bilginin yanlış olma olasılığı ortaya çıktı. Bu kafatası, reorganizasyonun önce,  hacim artışının sonra olduğunu göstermektedir. (1), (Carlson K. J. et al. 2011)


Broca bölgesi savına ise Dietrich Stout ‘’endocastta (kafatası iç bölgesi) bir yükseltiyi broca bölgesi diye alıp altındaki hücrenin ne yaptığını anlamak çok büyük bir iddiadır. Bu tartışma devam edecek’’ yanıtını vermiştir. (5)


Steven E. Churcill Au. Sediba’nın beynini ve kafatasını anlatırken, Au. Sediba’nın beyninde asimetri olduğunu ve bu asimetrinin de sadece homo cinsine ait beyinlerde bulunduğunu söylemiştir. (4)


Tarihlendirme

Tarihlendirmenin üstünde bu derece titiz ve hassas davranılmasının nedeni hemen 1.9 milyon yıla tarihlendirilen Homo Habilis’in kafatası hacminin 680-750 cc olmasıdır diye düşünülmelidir. 


Steven E. Churcill, Au. Sediba, Homo Habilis, Homo Erectus ve Homo Rudolfensis’ in peş peşe birkaç yüz bin yıl içinde yaşadıklarını söylemiştir. ‘’Bu kadar değişikliğin bu kadar kısa sürede olmasının nedeni acaba çok önemli çevresel değişiklikler midir?’’ diye sormaktadır.(4)


Eller

Prof. Lee Berger elindeki Au. Sediba’nın el reprodüksiyonunu göstererek, ‘’ Bu homo habilisin elinden daha gelişmiş bir eldir. Ama bu el Au. Sediba’nın 420 cc’lik beyni ve nispeten ilkel yapılarıyla birlikte bulunmamalıdır.’’ demiştir. (1)


 

Au. Sediba’yı Akıl Taklası Teziyle Açıklamaya Çalışırsak;



Au. Sediba’ya bugüne dek genel kabul görmüş bakış açılarıyla bakıldığında ya bakış açısının değiştirilmesi gerekiyor ya da birlikte bulunması gerektiği düşünülen organların yorumlanması değişiyor


Ayak ve Ayak bileği

Au. Sediba semi-arboreal, semi-aquatictir. Arboreal oluşunu uzun kolları ve el bileği söylemektedir. Aquatic oluşunu ise ayak topuğu söylemektedir. Topuğu primata benzemektedir. Ama bipedaldir. Yaşamını su ürünleriyle sürdürmektedir. Uyku için çıktığı ağaçtan sabah inip, sığ sularda iki ayak üstünde yürüyerek, su ürünleri toplayarak ve avlayarak yaşamını sürdürmüştür. Bu nedenle o topuk kemiği terrestrial bir bipedal topuğu gibi insan topuğuna benzemeye başlamamıştır. Suyu terk ettikten sonra ayak topuğu insansı olmaya başlayacaktır.(Kaynak O. 2007) Ayrıca insan ayağının son şeklini 200.000 yıl önce aldığı öne sürülmektedir. (Meldrum D. J. 2004) 


Primatımsı topuğu açıklamak için modern insanınki gibi aşil tendonu vardır denilmektedir. (2), (Zipfel  B. et al 2011) MODERN İNSANINKİ GİBİ GELİŞKİN BİR TENDON VARSA VE BU TENDON BİR PRİMAT TOPUĞUYLA BİPEDALLİĞİN SÜRDÜRÜLMESİNİ SAĞLAYABİLİYORSA, NEDEN DAHA SONRAKİ HOMO CİNSLERİNDE TOPUK EVRİMLEŞEREK MODERN İNSAN TOPUĞUNA DOĞRU DEĞİŞMEYE BAŞLAMIŞ VE DEĞİŞMİŞTİR? Çünkü modern insanın hem aşil tendonu vardır, hem de topuğu primat topuğundan çok farklıdır. 5-6 milyon yıl önce başlayan ayağa kalkma gerçeği pelvisi bu derece değiştirmiş de, topuk kemiğini neden değiştirmemiştir? Çünkü iddia edildiği gibi terrestrial olsa topuğun da 3-4 milyon yıl içinde modern insan topuğu gibi olması gerekirdi. Pelvis bu süre içersinde insan pelvisine ne kadar benzediyse, o topuk kemiğinin de o kadar modern insan topuğuna benzemesi gerekirdi. Çünkü Au. Sediba’dan günümüze doğru bulunan homo fosillerinin topuk kemikleri insanımsıdır. Topuk kemiğinin modern insanınki gibi olmasının ana nedeni karada iki ayak üstünde yürümektir.


Araştırma ekibi Au. Sediba’nın grup halinde yaşadığını, uzun kollarını kullanarak yemek ve uyumak için ağaca çıktığını ve iki ayak üstünde yürüdüğünü söylemektedir.(10) Tam burada, bu canlı köken itibariyle bir ağaç canlısı, EĞER AĞAÇ DA YİYECEK BİR ŞEYLER OLSAYDI BU CANLININ AĞAÇTAN İNMEMESİ GEREKİRDİ, neden indi diye sorulmalıdır. Günümüzün ağaççı primatları hiç de yere inip iki ayaklı olma ihtiyacı duymuyorlar.10


 Pelvis

Pelvisin leğen biçimine dönüşmesinin ve ona paralel olarak da kaburga kafesinin silindirikleşmesi ve daralmasının nedeni iki ayaklılık ve dik gövdeliliktir. Bugüne dek bilinen obstedric hipotezine göre büyük kafataslı (beyinli) yavrular doğurabilmesi için pelvisin bu şekli aldığı söylenmekteydi. (3), (4)  Au. Sediba’nın kafatası küçük çıkınca son derece somut ve reel bir durum olduğundan dolayı bu hipotezden vazgeçilmiştir. Çünkü pelvisi leğen biçimindedir, insan pelvisine çok yakındır, buna rağmen kafatası hacmi 420 cc’dir. Burada söylenecek hiçbir şey yoktur, hipotez terk edilmelidir.


Aslında pelvisin modern insan pelvisine doğru değişmesinin sebebi büyük kafalı yavrular doğurmak değil, iki ayaklılıktır. Gövdeyi iki ayak üstünde düşey olarak taşıtan ana parça pelvistir. Şempanze pelvisine benzer bir pelvis düşey bir gövdeyi iki ayak üstünde taşıtamaz. (Kaynak O. 2010), (Kaynak O. 2011) Prof. Lee Berger ve ekibi Au. Sediba’nın hem arboreal hem de terrestrial olduğunu söylüyorlar. (3) Dayanakları ise ağaççı primatlar gibi uzun kollar, primat benzeri incik kemiği, oynaklık açısından primatlara yakın ayak ve el bileği gibi özelliklerdir.


Eğer Au.Sediba tamamen terrestrial bir yaşama adapte olabilseydi, ağaççı özellikleri bitirmiş olması gerekirdi. Yeni yere indiği iddia edilebilir, o zaman pelvis ne zaman insansı hale geldi diye sorulmalıdır. Çünkü pelvisin leğen şeklini alabilmesi için canlının çok uzun süre iki ayak üzerinde yürümüş olması ve gövdenin büyük oranda dikleşmiş olması gerekir. Zaten bu değişim süreci 5-6 milyon yıl önce Rift vadisinde başlamış bir süreçtir. Pelvisin bu şekli, uzun süreli iki ayaklılığın kesin sonucudur.


Fosillerde genelde kaburga kafesi, yapısı gereği üstündeki sediment tarafından bastırıldığı için dağılmaktadır. Bu nedenle kaburga kafesi şekli konusunda fosiller net bir bilgi verememektedir. Aslında kaburga kafesi fosili de bulunabilse idi, bu pelvis insan pelvisine ne kadar yakınsa, insan kaburga kafesine o kadar yakın, silindirikleşme sürecini tamamlama aşamasında bir kaburga kafesi bulunacaktı. Çünkü gövde dikleşmesi kaburga kafesi daralmasını birlikte getirmektedir. Bunun da nedeni ağırlık aksını ayak tabanları içinde tutmaktır. Aksi halde canlının iki ayak üstünde, stabil yürümesi mümkün olmazdı. (Kaynak O. 2007), (Kaynak O. 2011)


 Beyin

İnsanda beyin büyümesinin sebebi tam da Au. Sediba’nın dönemine rastlayan bir zamanlarda, gövdenin yeterli dikliğe ulaştığı bir anda rahimdeki embriyonun pozisyonunun bozulmasıdır. Bu andan sonra embriyo kendini düşey gövdeliliğe uyarlamaya başlamıştır. Yukarıda sorulan ne oldu birdenbire? Çevresel olağanüstü değişiklikler mi oldu? Sorularının yanıtı işte bu Akıl Taklasıdır. Akıl taklası kafatası büyümesini yüz ve çenedeki değişiklikleri tetiklemiş ve başlatmıştır. (Kaynak O. 1983), (Kaynak O. 1998), (Kaynak O. 2007), (Kaynak O . 2008), (Kaynak O. 2010), (Kaynak O. 2011) 


Gövde dikleşmesinin belirli bir aşamasında, rahimdeki yavrunun pozisyonu bozulmuş, bütün memelilerdeki gibi kafası doğum kanalına dönük olması gerekirken Australopithecus embriyosu 180o’lik bir takla atarak kafasını diyaframa doğru çevirmiş, gövdesi rahmin doğum kanalına yakın kalmıştır. Ben bu taklaya AKIL TAKLASI (SALTO İNTELLİGENTEdiyorum.


Bu akıl taklasından sonra her Australopithecus anası kafatası hacmi kendi kafatası hacminden büyük yavrular doğurmaya başlamıştır. Bu nedenledir ki Australopithecus fosillerinden gövde dikleşmesi, kaburga silindirikleşmesi ve daralması anlaşılamadığı için sadece kafatası büyümesi gözlemlenmektedir.(Kaynak,2007), (Kaynak,2008) Bu kafatası farklı Australopithecus’ ların ayrı tür olduğu savunulmaktadır. Halbuki bunlar ayrı türler değil, gövde dikleşmesi ve kaburga daralmasının ürünü olan Australopithecus’ lardır


 Tarihlendirme

Tarihlendirmedeki titizliğin nedeni 70-80 bin yıl arayla Au. Sediba’nın 420 cc kafatasına, Homo Habilis’in ise 680-750 cc kafatası hacmine sahip olmalarıdır. Bu olağanüstü ve hızlı değişimin de nedeni akıl taklasıdır. 


Çünkü arada 77 bin yıl gibi kısa bir zaman vardır. Bu kısa zaman içinde kafatası hacminin 420 cc’den 680-750 cc’ye çıkmış olmasının nedeni bilinmemektedir. Bu 70-80 bin yıllık zaman çok küçük bir zaman dilimidir. Ama kafatası hacmindeki değişiklik çok büyüktür. 3-4 milyon yıl içinde 350 cc’den ancak 420 cc. ye ulaşan kafatası hacmi, 70-80 bin yıl içinde nasıl oldu da 420 cc’den 680-750 cc’ye ulaşmıştır diye sorulmalıdır.


 Eller

Çevresel koşulların zorlaması sonucu yaşam biçimleri değişen ve elleriyle sığ sularda, iki ayaküstünde yürüyerek su ürünleri avlayan ve toplayan bir canlının ellerinin bu şekli alması şaşırtıcı değildir. Bu canlı ağaçta yaşarken meyveyi koparıp ağzına atıyor. Bu çok sofistike bir el manipülasyonu gerektirmemektedir. Ama su ürünleriyle beslenmek zorunda kalınca, kabukluları bulundukları yerden toplamak, taşımak, kabuğunu açıp içini yemek sofistike bir el manipülasyonu gerektirmektedir. Kaldı ki su ürünlerinin en önemlisi olan balığın yakalanması ve taşınması el başparmağının kavrayıcı özelliğinin gelişmesini gerektirmektedir.(modern insandaki gibi) Bu elle balık tutma olgusu günümüzde ayıların ağzıyla, kartalın sığ sularda pençesiyle ve Sumatra’da uzun kuyruklu makakların elleriyle balık tuttukları bilindiğinden hiç de şaşırtıcı gelmemelidir. (Steward et al. 2008) 


Hayvanlar beden parçalarını ve bedenlerini insandan daha büyük beceriyle ve fonksiyonel olarak kullanmaktadırlar. Belkide Au. Sediba sığ sularda bitki köklerinin dibinde balık yuvalarını keşfedip elleriyle balık avlıyordu. Dişlerin bu kadar küçük ve insansı olması, bu deniz ürünleri ve balık eti yenmesinin sonucudur diye düşünülmelidir.


Prof Mark Maslin Rift vadisinin devasa göllerle kaplı olduğunu, şu anda gene çok sayıda göl olduğunu, göl bulunmayan yerlerin de eskiden var olan devasa göllerin göl dibi çökeltileri olduğunu söylemektedir. Çeşitli grafik ve çizelgelerle insanın evrimiyle gölleri ilişkilendirmektedir. Göller en geniş ve yaygınken Homo cinsinin görülmeye başladığını söylemiştir. (7)


Başparmak dışındaki el parmaklarının kısalmasında ana faktör artık ağaççıl yaşamın belirleyici yaşam biçimi olmamasıdır. Yani bu canlı ağaca sadece güvenli gece geçirmek için çıkmaktadır. Bunu ayak şekli ve pelvis şeklinden zaten anlamaktayız. Yani gününün çoğu yerde, sığ sularda, iki ayak üstünde yürüyerek geçmektedir. Kısaca sudan beslenebilmek için başparmak kavrama yeteneğine sahip olmalı ve diğer parmaklar da rahat kavramak için kısalmalıdır. Yani BU ELLER BİR BALIKÇI ELİDİR.


 Bugüne dek bilinen şudur; El ve beyin birlikte birbirini karşılıklı etkileyerek gelişmişlerdir. İnsanın akıllı canlı olmasının ana nedeni ayağa kalkması ve ellerin boş kalmasıdır. El boş kaldığı için kullanılarak hem kendisini hem beyni geliştirmiş diye bilinmektedir. Eldeki değişimin bugüne kadar alet yapım ve kullanımı sonucu olduğuna ilişkin kesin inanış bu gelişmelerden sonra ciddi bir biçimde sorgulanmalıdır.  Halbuki Darwin ‘’İnsanın Türeyişi’’ adlı eserinde ‘’alet yapmak ve kullanmak için önce el değil, akıl gereklidir’’ demiştir. (Darwin C. 2002)


Au. Sediba’da elle birlikte olması gereken beyin aslında pelvisle birlikte olması beklenilen büyük beynin aynısıdır. Fakat bulunan Au. Sediba fosilinde bu büyük kafatası ve beyin yoktur. Bu da somut bir durumdur. O zaman gelişkin bir elle birlikte bulunması gereken beynin, beklenen gelişkin becerileri bu küçük beyne yüklenmeye çalışılmıştır.


Bugüne dek bilinenlerden hareketle, ele uygun, sofistike, manipüle ettirici gelişkin bir beyin arayışı vardır. Ve o beyni yeni bir kavramla ‘’küçüktür ama reorganizedir’’ diye tanımlayarak gelişkin ele gelişkin beyin görüşü ileri sürülmektedir. Tam burada, KÜÇÜK AMA REORGANİZE, YANİ BİZİM BİLDİĞİMİZ MODERN İNSANINKİ GİBİ OLMASA DA ONA YAKIN SOFİSTİKE ÖZELLİKLERİ VE İŞLEVLERİ OLAN BİR BEYİNSE VE GELİŞKİN BİR ELİ HEM ÜRETMİŞ HEMDE YÖNLENDİRİYORSA VE YETERLİYSE NEDEN DAHA SONRA KAFATASI HACMİ ARTMIŞTIR? diye sorulmalıdır. Pelvise uygun büyük kafatasının olmayışı çok somut ve elle tutulur olduğu için kabullenilerek obstetric hipotezinden vazgeçilmiştir. Aynı davranışın aşil tendonu konusunda da gösterilmesi reel durumun olduğu gibi kabul edilmesi ve o durumun analitik açıklanması gerekmektedir. Aynı şey el-beyin ilişkisi için de geçerlidir. Onun da analitik sebep sonuç ilişkileriyle açıklanması gerekmektedir.


Au. Sediba insan evriminin Rosetta taşıdır. İnsanlık tarihi ve bilim için bir şanstır; doğru okunmalıdır.


Şimdiye kadar bilinen gelişkin bir elin, gelişkin bir beyinle birlikte olması gerektiği bilgisidir. Beyin küçüklüğü, beyinde bir fonksiyon ya da cognitive (bilişsel) gelişkinlik aranmasına neden olmuştur.


Kaynakça:



Bernhard Zipfel, Jeremy M. DeSilva, Robert S. Kidd, Kristian J. Carlson, Steven E. Churchill, Lee R. Berger. The Foot and Ankle of Australopithecus sediba.  Science 9 September 2011: 1417-1420. DOI:10.1126/science.1202703


Darwin C. 2002 İnsanın Türeyişi Ankara: Onur Yayınları


Job M. Kibii, Steven E. Churchill, Peter Schmid, Kristian J. Carlson, Nichelle D. Reed, Darryl J. de Ruiter, Lee R. Berger. A Partial Pelvis of Australopithecus sediba. Science 9 September 2011: 1407-1411. DOI:10.1126/science.1202521


Kaynak O. 1983 Bir Memeli Embriyonu Diğer Bir Tür Memelinin Rahmine Yerleştirilip Büyütülürse Nasıl Bir Sonuç Alınır? Evcil Dergisi 5: 26-28


Kaynak O. 1998 Aktüel Dergisi 344: 50-53


Kaynak O. 2007 İnsan Nasıl İnsan Oldu? Yeni Bir Öneri. Cumhuriyet Bilim Teknoloji Dergisi 1058: 12-14


Kaynak O. 2008 Bu Günkü Halimize Nasıl Dönüştük? Cumhuriyet Bilim Teknoloji Dergisi 1129: 2


Kaynak O. 2010 IV. Ulusal Biyolojik Antropoloji Sempozyumu Bildiri Özetleri Kitapçığı :2


Kaynak O. 2011 XI. International Syymposium on ‘’Disorder Systems: Theory and Its Applications’’ : 15


Kristian J. Carlson, Dietrich Stout, Tea Jashashvili, Darryl J. de Ruiter, Paul Tafforeau, Keely Carlson, Lee R. Berger. The Endocast of MH1, Australopithecus sediba. Science 9 September 2011: 1402-1407. DOI:10.1126/science.1203922


Robyn Pickering, Paul H. G. M. Dirks, Zubair Jinnah, Darryl J. de Ruiter, Steven E. Churchil, Andy I. R. Herries, Jon D. Woodhead, John C. Hellstrom, Lee R. Berger. Australopithecus sediba at 1.977 Ma and Implications for the Origins of the Genus Homo. Science 9 September 2011: 1421-1423. DOI:10.1126/science.1203697


Stewart A. M. E, Gordon C. H, Wich S. A, Meijaard E. 2008 İnternational Journal Of Primatology 29:543-548


Tracy L. Kivell, Job M. Kibii, Steven E. Churchill, Peter Schmid, Lee R. Berger.  Australopithecus sediba Hand Demonstrates Mosaic Evolution of Locomotor and Manipulative Abilities.  Science 9 September 2011: 1411-1417 DOI:10.1126/science.1202625


Meldrum D. Jeffrey .  Journal of Scientific Exploration, Vol. 18, No. 1, pp. 65–79, 2004
















7-11- http://www.youtube.com/watch?v=4Q8o2XKfLLA

Copyright©2013 by Oktay Kaynak

AN ANALYSIS OF AUSTRALOPITHECUS SEDIBA FROM A NEW VIEWPOINT: ‘’MENTIS EVERSIONIS’’


KAYNAK, Oktay
Independent Researcher, Turkey 
oktaykaynak@hotmail.com


 If we look at Ausediba with the point of views that are accepted until today, either the point of view has to be changed or the interpretation of organs that are required to be in conjuntion with changes

FOOT AND ANKLE

They are semi-arboreal and semi-aquatic. What implies them to be arboreal is the long arms and the ankles.  Being aquatic is related to the heels. The heel looks like a primate but it is bipedal.It survives on sea food. It gets down the tree, where it climbs up to sleep, walks on two feet in shallow waters picking up or hunting for seafood that is how it survives. For this reason, its heel bone, like a terrestrial bipedal heel, did not start looking like human heel.  Its heel will look like human heel after deserting the waters. (Kaynak, O.2007) Other than that, human being’s foot is suggested to take its last shape 200.000 years ago.(Meldrum D.J.2004)


To explain its primate like heel, it is said that it had Achilles tendon like modern human being. The heel, being exactly like a primate heel, (that is to say four legged living being), while walking on two feet, the weight of the body would be carried directly by the heels, and the reason for that is, this heel structure would not be able to carry this weight, they concluded that, it should have type of Achilles tendon (tendo calcenos) similar to human being. (1), (Zipfel B. et al 2011)


IF IT HAS THE MATURE TENDON LIKE MODERN HUMAN, AND IF THIS TENDON SUSTAINS BIPEDALITY WITH PRIMATE HEEL, WHY DID THE HEEL EVOLVE AND CHANGE LIKE MODERN HUMAN’S IN HOMO TYPES LATER?


It is because modern human has Achille tendon as well as his heel is very different than a primate. Why did the realization of standing up that started 5-6 million years ago, changed the pelvis to this degree, but not change the heel bone as well? It should change that too. Because the heel bones of the homo fossils of Au. sediba found so far are human like. The basic reason why the heel bone is like modern human is the fact of walking on two feet.
However if the fact that Au. sediba was surviving in shallow waters, hunting and foraging sea food was kept in mind, because of the buoyancy of water during its walk on two feet, while stepping, the weight on one heel would be getting less and the weight perhaps was absorbed from one tendon could be kept in mind. (Kaynak,O.2007, 2010) Other than that the bedrocks of lakes, rivers and seas are generally soft, and the weight on one foot could be absorbed by advanced Achille tendon. Soft grounds would spread the weight over the sole of the foot and lessen the weight on heel.

If this living being, who is on two feet for 3-4 million years and still having primate heels, then it is not terrestrial. This living being is semi-aquatic and semi-arboreal. (Kaynak, O.2010).

In other words, it was climbing up the trees that do not have any fruit on them, only to sleep safely at nights and surviving on hunting and foraging sea food in shallow waters during day time. 


 PELVIS

The reason of the pelvis shaping like a bowl and correspondingly the rib cage becoming  cylindrical and getting narrower, is the fact of being two footed and having a perpendicular body trunk. According to the obstetric hypothesis that is known until today, the pelvis took its shape so it could give birth to big skulled (brained) babies. (2), (3)
This hypothesis was ruled out when they found out that Au. sediba’s skull was small, which was a real concrete fact. (Kibii J.M. et al. 2011) Because its pelvis is like a bowl and very close to human pelvis, despite the fact that its skull volume is 420 cc.

Infact the reason that its pelvis changed, looking like human pelvis, is not to give birth to big skulled babies but because of its bipedality. The main part that carries the body vertically on two feet is the pelvis. A pelvis like a chimpanzee's pelvis cannot carry the vertical body on two feet. (Kaynak, O. 2010, 2011, 2012) Prof Lee Berger and his team tell that Au. sediba is arboreal as well as terrestrial.(2) Their base is the characteristics that it has long arms like tree primates, shin bones like primates and the ankle and wrist joints close to primates. 

If Au sediba could adapt to an arboreal and terrestrial life, its heel bone would be humanlike. It could be claimed that it went down to ground recently, but then one should ask when did its pelvis became like human? Because, for the pelvis to get the shape like a bowl, the being should have walked on two feet for so long and the trunk of the body should become upright in great proportion. Besides, this change process has  started in Rift Valley 5-6 million years ago. The shape of the pelvis is a definite result of long time bipedality.


 BRAIN

The cause of human brain growing bigger, is exactly around the same time, when Au sediba’s body trunk has reached enough erectness, thus the position of the embryo in the womb changed. After this moment the embryo adapted itself to vertical body trunk. At certain stage of vertical body, the position of the baby in womb has changed. The head turned towards birth channel as in all mammals, as supposed, the embryo of  Australopithecus overturning180 degrees, changed the position of its head towards diaphragm and its body close to the birth channel. I call this MENTAL OVERTURNİNG (MENTİS EVERSİONİS). (Kaynak O.1983, 1998, 2007, 2008, 2010, 2011, 2012) What has happened all of a sudden? Has there been extraordinary environmental changes? (Carlson K.J. et al 2011) The answer to those questions is the mental overturning. The mental overturning triggered and started the growing of the skull and the changes in the jaw. After this mental overturning, each Australopithecus started giving birth to babies with skull volume bigger than hers. For this reason, when the Australopithecus fossils are examined, the erection of body trunk, cylindrical and narrower ribs are not understood, but only the skull enlargement has been observed. (Kaynak O. 2007, 2008)


 TO DATE

The reason of meticulousness of dating is Au. sediba’s living 70-80 thousand years before Homo habilis and having the volume of 420cc skull whereas Homo habilis’s skull is of volume of  680-750 cc. (Pickering R.et al 2011)


 The question should be, “How could the skull volume reach from 420 cc to 680-750 cc, whereas in 3-4 million years the skull volume reaches from 350 cc to 420 cc? The reason for this extraordinary and fast change is mental overturning.


 HANDS

As a result of the enforcement of environmental conditions, the change in hands of a living being, taking this shape, due to walking on two feet in shallow waters, hunting and foraging seafood is not surprising. When living on the tree, this living being is foraging the fruit and putting it in its mouth. This does not require sophisticated hand manipulation. But when it was forced to feed on sea food, to forage shelled foods, carrying them, opening up the shell and eating it needs sophisticated hand manipulation. Moreover, the most important seafood, fish, has to be caught and carrying it requires the grabbing feature of the thumb to be improved (as in modern man). This “catching the fish by hand” should not be surprising, as it is known that bears catch fish with their mouths, eagles with their claws and in Sumatra, long tailed macaques catch with their long hands. (Steward et al 2008).

Animals use their body parts and their bodies with higher skills and more functionally than human beings. Perhaps Au. sediba was exploring the fish nests underneath plant roots in shallow waters and catching fish with its hands. The teeth being this small and human like has to be considered as a result of eating all those sea food and fish.


 Prof. Mark Maslin says that the Rift Valley was once covered with humongous lakes; still there are many lakes there, and those places where there are no lakes anymore, are the deposition of those humongous lake bottoms. He associates lakes with human’s evolution. In those 5-6 million years, he says that the lakes got smaller  and widened, and the time when the lakes were wide and spacious was two million years ago from now, at the time of Homo breed started. (4)
The main fact that the fingers other than the thumb getting shorter is that the arboreal life style is no longer a decisive life style. (Kivell T.L. et al 2011) In other words, the living being climbs the tree for only to spend the night safely. We figure this out from the shape of its feet and pelvis anyway. So to speak, most of its day is spent on ground, in shallow waters walking on two feet. In short, to be able to feed from water, the thumb has to have an ability to grab and other fingers has to get shorter in order to grab comfortably. In other words, THESE HANDS ARE THE HANDS OF A FISHER-MAN.


 In Au. sediba, the brain that is required together with the hand, in reality is the same as the big brain that is required with pelvis. But, what found is that, there is no big skull and brain in Au. sediba fossil. And this is a concrete case. Then, expected advanced skills of a required brain which should be present together with advanced hands, were endeavored to be loaded in this small brain. The data accepted until now that an advanced hand exists together with fully developed brain is wrong. Starting with this wrong info, caused looking for a functional or cognitive maturity in small brain.
Finds of Au. sediba fossils in past, under a water filled caves, should make one think that these were once caves at lake bottoms. The thought that the 13 individuals of Au sediba family found in Afar region of Ethiopia could have been drowned, was contributed from this fact. (4)
Starting from those wrong informations so far, there is a search for appropriate, sophisticated, manipulative, advanced brain. And with a new idea, defining that brain as “small but reorganized”, advanced brain for advanced hand point of view was put forth.


At this point we must ask, IF IT IS SMALL BUT REORGANIZED, IN OTHER WORDS, ALTHOUGH IT IS NOT EXACTLY LIKE THE MODERN HUMAN BRAIN AS WE KNOW, BUT WITH SOPHISTICATED FEATURES AND FUNCTIONS CLOSE TO HUMAN, AND CREATED AN ADVANCED HAND THAT IT CAN COMMAND, THEN WHY DID THE VOLUME OF ITS SKULL INCREASED LATER? Being concrete and perceptible, not having a big skull that is appropriate for pelvis was accepted and obstetric hypothesis was abandoned. Same attitude should be shown on Achille tendon subject, the reality should be accepted as is and that situation should be explained analytically. The same thing is valid for hand-brain relation. That has to be explained by analytic reason-result association.


Au sediba is the Rosetta Stone of human evolution. It is a fortune for human history and human science. It has to be studied correctly.

 

REFERENCES:

  • Bernhard Zipfel, Jeremy M. DeSilva, Robert S. Kidd, Kristian J. Carlson, Steven E. Churchill, Lee R. Berger. The Foot and Ankle of Australopithecus sediba.  Science 9 September 2011: 1417-1420. DOI:10.1126/science.1202703
  • Job M. Kibii, Steven E. Churchill, Peter Schmid, Kristian J. Carlson, Nichelle D. Reed, Darryl J. de Ruiter, Lee R. Berger. A Partial Pelvis of Australopithecus sediba. Science 9 September 2011: 1407-1411. DOI:10.1126/science.1202521


  • Kaynak O.1983 If a Mammalian Embryo is Implanted in Another Mammalian Uterus and is Given Birth to this Embryo What will Happen? Evcil Journal 5
  • Kaynak O. 1998 Aktüel Journal 344: 50-53
  • Kaynak O.  2007 How did Human Become Human? A New Suggestion. Cumhuriyet Bilim Teknoloji Journal 1058: 12-14
  • Kaynak O. 2008 How did We Evolve in Our Current Situation? Cumhuriyet Bilim Teknoloji Journal 1129:2
  • Kaynak O. 2010 IV. Symposium of Biological Anthropology, abstracts booklet 2
  • Kaynak O. 2011 XI. International Symposium on ‘’Disorder Systems: Theory and Its Applications’’ 15
  • Kaynak O. 2012 XI. International Symposium on ‘’Disorder Systems: Theory and Its Applications’’ 11




  • Kristian J. Carlson, Dietrich Stout, Tea Jashashvili, Darryl J. de Ruiter, Paul Tafforeau, Keely Carlson, Lee R. Berger. The Endocast of MH1, Australopithecus sediba. Science 9 September 2011: 1402-1407. DOI:10.1126/science.1203922
  • Manipulative Abilities.  Science 9 September 2011: 1411-1417DOI:10.1126/science.1202625
  • Meldrum D. Jeffrey .  Journal of Scientific Exploration, Vol. 18, No. 1, pp. 65–79, 2004
  • Robyn Pickering, Paul H. G. M. Dirks, Zubair Jinnah, Darryl J. de Ruiter, Steven E. Churchil, Andy I. R. Herries, Jon D. Woodhead, John C. Hellstrom, Lee R. Berger.Australopithecus sediba at 1.977 Ma and Implications for the Origins of the GenusHomo. Science 9 September 2011: 1421-1423. DOI:10.1126/science.1203697








4-http://www.youtube.com/watch?v=4Q8o2XKfLLA

Copyright©2013 by Oktay Kaynak