Wednesday, 4 November 2015

HOMO(?) NALEDİNİN AKIL TAKLASI BAKIŞ AÇISIYLA ANALİZİ




Naledi’nin bulunuş hikayesi, bulunduğu yer, bulan ekip, ardından yayınlanan makale genel olarak bilinmektedir.(1)  Bu yazı da naledi fosilinin insan evrim sürecinin neresinde olduğu neden sonuç ilişkileri içinde değerlendirilecektir.
GENEL OLARAK TÜRLEŞME:
Yaşam koşullarında olağanüstü değişmeler (sudan karaya çıkmaya zorlanma, uçmaya zorlanma, suya geri dönmeye zorlanma, vb.) dışında türleşme; değişen yaşam koşullarının canlıda oluşmaya zorladığı çok küçük değişikliklerin, çok uzun zaman dilimlerinde (milyon yıllar, milyar yıllar) birikmesiyle oluşan ve ayrışmaya başladığı türle gen alışverişi olmayan yani onunla çiftleşip doğurgan döller veremeyen yeni bir tür oluşmasıdır.
İnsanın türleşmesine gelince;
İnsan türleşmesi bu iki koşuldan da ayrı bir kategoride ele alınmalıdır. Aslında insanın türleşmesi sonuçlarından anlaşılacağı gibi çok kendine özgüdür, spesifiktir, biriciktir (unique).
Konvansiyonel antropoloji insan evrimini biricik değil de, genel evrim süreçleriyle açıklamaya çalıştığı için, günümüze kadar insan evrim süreç ve mekanizmalarını açıklamakta başarısız olmuştur.

Genel türleşme açıklaması şöyledir:
Bir organ, bir özellik ya da bir davranış değişen yaşam koşullarıyla tam bir uyum sağlayacak, yani o değişen yaşam koşullarında canlının yaşamını ve türünü sürdürmesinde (survival) avantaj olacak ve doğal seçilim mekanizması da bu avantajı seçerek canlının türleşmek üzere değişimini sağlayacak.
İnsanın türleşme süreci bu genel türleşme mekanizmalarının dışında gelişmiştir. Yani insan türleşmesi bir istisnadır.  Dünyadaki koşullar defalarca yeniden oluşsa, insan dışında bütün canlıların oluşma olasılığı son derece yüksek olmasına karşın, insanın oluşma olasılığı son derece azdır.
Bunun nedenine gelince;
İnsanın oluşma yolculuğunun başladığı ilk tavır değişikliği (sıçrama) iki ayaklı olmaya zorlanmaktır yani iki ayaklılık sıçramasıdır.(3),(5) Konvansiyonel antropolojinin iki ayaklılığın dört ayaklılığa göre enerji maliyetinin daha az olduğu iddiası vardır. Bunu modern insan yürüyüşü ile modern şempanze yürüyüşünü baz alarak kıyaslamaktadırlar. Elbette bu çok büyük bir hatadır. Çünkü modern insan 8-10 milyon yıllık bir kinematik, mekanik ve morfolojik değişimlerin ürünüdür. Yapılan başka bir deneyde doğru karşılaştırma yapılarak bir şempanzeyi dört ayaklı yürütüp enerji maliyeti hesaplanıyor. Ardından aynı şempanze iki ayaklı yürümeye zorlanıyor, enerji maliyeti hesaplanıyor ve çok net görülüyor ki; şempanzenin iki ayaklı yürüyüşü daha fazla enerjiye mal olmaktadır.(8) Yani iki ayaklılığın bir seçilim avantajı yoktur. Olsaydı, ilk canlının oluşumundan bu yana yaklaşık 3,8 milyar yıl geçmiştir, biz şimdi yeryüzünde dört ayaklı hiçbir canlı göremezdik.
O halde neden iki ayaklı olmaya zorlandı?
Doğu Afrika rift vadisi oluşmaya başladığında buradaki tropikal ormanlarda yaşayan ağaç canlısı primat, rift oluşumu sırasında oluşan büyük jeolojik değişimler yani rift boyunca büyük volkanlar, yerkabuğu yarılması sonucu oluşan devasa göller ve özellikle volkanik küllerin ağaçları kavurması sonucu ağaçta yaşamını sürdüremez hale gelip, yere inmek zorunda kaldı. Yerlerin volkan külleriyle kaplı olması ve karasal alanda yiyecek bulamamasından dolayı, bu olağanüstü jeolojik değişiklerden en az etkilenen bataklık ve sığ sularda, iki ayaküstünde yürüyerek yiyecek aramaya başladı. Bu canlı akciğerli olduğundan kafasını su dışında tutarak iki ayak üzerinde yürümek zorunda kaldı. Ve yaklaşık 5-6 milyon yıl süren gövde suda, kafa dışarıda yiyecek arama pozisyonu gövdedeki kılların dökülmesine ve kafadaki kılların kalmasına neden olmuştur.(3) Aynı durum vücut ısısını ayarlayabilmek için suda yaşayan memeliler olan balina ve yunuslarda olduğu gibi deri altımızda sarı bir yağ dokusu oluşturmuştur. Bu yağ dokusu modern insanda hala varlığını sürdürmektedir. (2) Sığ sularda ve bataklıklarda iki ayak üzerinde yürüyerek her türlü su bitkisi, su ürünleri, esas olarak da midye ve balık yiyerek sağ kalmayı başardı. Suda değişen şartlarda yaşamını ve neslini sürdürebilmek demek yeni bir tür oluşumuna doğru yürüyüşü başlatmak demektir. O yürüyüş ki, bugün modern insanla sonuçlanmıştır.

Bu şekilde ayağa kalkmak zorunda kalan bu primat en az 5-6 milyon yılını gündüzleri sığ sularda ve bataklıklarda yiyecek toplayarak ve avlayarak geçirdi. Gecelerini de avcılarından korunmak için üstünde yiyecek bir şey kalmamış olan kavrulmuş ağaç gövdelerinde geçirdi.(5)
Bu yaşam biçimi 8-10 milyon yıl önce tam bir ağaççı primattan başlayıp, o günden bu güne doğru yeni yaşam biçiminin zorladığı morfolojik, kinematik ve mekanik değişime uğrayarak gelmiştir.
Homo (?) Naledi Bu Yolculuğun ve Değişimin Neresindedir?
Modern insana doğru yürüyüş ayağa kalkmakla başlamıştır. Ayağa kalkmakla ve iki ayak üzerinde yürümekle de en çok etkilenen vücut parçası ayaklar oluyor, yani modern insana yürüyüşün ilk değiştirmeye başladığı beden parçası ayaklardır. Ve insana doğru değişim ayaktan başlayıp yukarı doğru, en son kafatasına kadar gitmektedir. Ellerin bir istisnai durumu var, çünkü ayağa kalkmaya neden olan ekolojik değişimler elleri de kullanmaya ve değişime zorluyor. Yani su ürünleri toplamak, avlamak ve kabukluların kabuğunun açılması için kullanılıyor. Dolayısıyla elde de modern insana doğru ayakla eş zamanlı olarak değişim başlıyor.
Dört ayaklı bir canlıyı iki ayak üzerinde yürümeye zorladığınızda ve o canlı iki ayak üzerine kalktığında, anında üzerine kalktığı ayaklarının taşıdığı yük iki katına çıkar. Bir de böyle yürümek zorunda kalırsa, ayak kemiklerinin taşıdığı yük ve kemikler arası yük dağılımı hemen değişir. Bu canlı 4-5 milyon yıl böyle yürürse ve bu duruma uyum sağlarsa, bacak ve ayak kemiklerinde değişim kaçınılmazdır.
Naledinin ayak kemiklerinin insan benzeri olmasının nedeni bu adaptasyondur. İki ayaklılığa zorlanan bir canlının, ilk etkilenen vücut parçası ayaklar ve bacaklardır. 
Eller Neden İnsan Benzeri?
Bataklık ve sığ sularda yaklaşık 4-5 milyon yıldır elleriyle su bitkileri toplayan ve su ürünleri avlayan bir canlının, ayağa kalkma durumundan ayak ve bacaklardan sonra ikinci derecede etkilenen vücut parçası elleridir. Elleriyle bitkileri toplar, kabukluların tümünü avlar ve kabuklarını açar, balığı yakalar (balığı kavramak zorundadır) . Doğal olarak eller bu duruma uyum sağlamıştır. Eldeki metacarpal kemiğinin modern insana çok benzediği söylenmektedir.(1) Mardin’li midyecilerin metacarpal kemiklerinin normal insanlara göre daha kalın olduğunu ilgili bilim insanları bilirler. Bunun nedeni midye kabuğunu açarken başparmağın kullanılma biçimidir.
Su ürünlerinin omega3 ve omega6 açısından zengin olduğu ve beyin dokularının gelişmesinde önemli etkisi olduğu bilinir. Elbette akıllı canlı olmasının nedeni sadece omega3 ve omega6 değildir. Öyle olsaydı, deniz ürünleriyle beslenen tüm deniz canlıları dahi olurdu. Bazı çevreler et yedi, pişirdi yedi ve o nedenle akıllı canlı oldu savını ileri sürmektedirler. Akıllı olmakta ana faktör et olsaydı, aslanlar dahi olurdu.
Naledinin kollarının uzun olması, omuz morfolojisinin tırmanmaya uygun olması ve parmak kemiklerinin içe bükük olması hala yaşamında ağacı kullandığını göstermektedir.
40 yıldır savunduğum gibi naledi semiarborial-semiaquatic'tir.
Naledi bize göstermiştir ki, vücut parçaları (beyin hariç) yaşamında kullanım şekline ve süresine bağlı olarak değişmektedirler. Değişimin yönü de modern insandır.
Naledinin göğüs kafesi primatımsıdır. Yani primatınki gibi koniktir. İnsanın ki silindiriktir. Nedeni de iki ayaklılık sonucu gövde dikleşmeye başlayınca iki ayaklılığın zorunlu fiziksel sonucu olarak beden ağırlık aksını ayak taban alanları içinde tutmak zorunluluğundan dolayı pelvis daralmış, leğen şeklini almış ve göğüs kafesi daralıp silindirikleşmiştir. Bu daralma sonucu karın boşluğu şempanzeye göre 1/3 oranında küçülmüş, embriyonun hareket alanı sınırlanmış, akıllı canlı olmanın ana koşulu olan akıl taklasına neden olmuştur.(3),(4)
Naledinin diş yapısı:
Premolar diş kökleri hariç genel olarak insan benzeridir. Ve dişlerin insan benzeri olmasının nedeni, yumuşak su ürünleriyle uzun süre beslenmeleridir.(salyangoz, midye, balık ve diğer su kabukluları ve su bitkileri).
Naledi yorumlanırken Dmanisi fosilleri göz ardı edilmektedir, hiç yokmuş gibi davranılmaktadır.(6) Naledinin doğru analiz edilip anlaşılması için Dmanisi fosillerinin doğru anlaşılması gerekmektedir. Çünkü Dmanisi’de beş tane aynı dönemde yaşadıkları kesin olarak saptanmış (1,8 myö) birbirinden oldukça farklı kafatasları (cranial) ve iskeletler (postcranial) bulunmuştur. Bu fosiller arasındaki farklılık kazı ekibini derinden düşündürmüş, neden bu kadar fark vardır diye araştırmaya zorlamıştır. Araştırma ekibi dünyanın çeşitli yörelerinden modern insan iskeletleri alarak karşılaştırma yapmışlar ve modern insanlar arasındaki kafatası ve iskelet farklılıklarının Dmanisi fosillerininkinden daha fazla olduğunu görmüşler. Bununla da yetinmeyip günümüz şempanze kafatası ve iskeletlerini karşılaştırmışlar. Onların da arasındaki farkların Dmanisi fosillerinden daha fazla olduğunu görmüşler. Bununla da yetinmeyip günümüz bonoboları arasında da aynı karşılaştırmayı yapmışlar. Onlarda da aynı sonucu almışlar. Buradan çıkan sonuç; insan evriminin tek soy (one lineage) olarak geliştiğidir. Dmanisi fosilleri ve araştırma ekibinin Science dergisinde yayınlanan makaleleri bunu böyle ifade etmektedir.(7)
Konvansiyonel antropoloji bulduğu her fosildeki diğer fosillerden olan küçük farklılıkları baz alarak, her fosili ayrı cins ya da tür olarak tanımlama eğilimindedir. O nedenle karmaşık bir soy ağacı vardır. Hiç kimse de sormamaktadır: ‘’Neden bu kadar çok cins ve tür var?  Neden bu cins ve türler yok oldu? Şimdi neden tek bir insan türü var?’’
Örneğin; bir australopithecineden gen örneği alınabilse, neandartellerde olduğu gibi ortak gen dizilimimizin olmayacağını kim iddia edebilir? Belki de ilerde bu yapılabilecek ve hep birlikte sonucunu göreceğiz.
İnsan evrim sürecini:
1-    İki ayaklılık öncesi: primat dönemi (8-10 myö)
2-    İki ayaklılık sonrası: australopithecine dönemi (8-2 myö)
3-    Homo dönemi (2 myö- günümüz) olarak ele alabiliriz.
Australopithecine, ağaççı primatın değişen olağanüstü yaşam koşullarından dolayı değişerek ve dönüşerek oluşturduğu bir canlı, homo da australopithecinenin değişerek ve dönüşerek oluşturduğu bir canlıdır. Yani baştan beri tek cins vardı ve bu cins değişe- dönüşe modern insanı oluşturdu.
İşte neden günümüzde tek insan türü var sorusunun yanıtı! Baştan beri tek tür vardı. Değişe dönüşe geldi. Şimdi de tek tür var.
Naledinin Bilim Dünyasındaki Yankıları
Lee Berger ve ekibinin Nature dergisine gönderdiği birden fazla makalenin hakemler tarafından reddedilmesi, Amerikalı antropolog Tim White başta olmak üzere antropoloji dünyasından ciddi eleştiriler almıştır. Hatta Tim White The Times dergisine verdiği röportajda makalenin yayınlandığı eLife dergisinin hakemlerinin tarihlendirme yapılmadan yayınlama isteğine itiraz ettiklerini söylemektedir. Tarihlendirmeme nedeni olarak fosillerin zarar görebileceği gibi bir gerekçe de bilim dünyası tarafından pek ciddiye alınmamaktadır. Çünkü ellerinde 1500 parça vardır. Ayrıca bir kuş ve fare kemiği vardır. Onlar kullanılarak yaş tayini yapılabilirdi.
Cris Stringer  naledi kafatasını Dmanisi5 fosiline  çok yakın bulduğunu ve benzettiğini söylemektedir.
On beş bireyin mağara nasıl girdiğine ilişkin Richard Leakey ‘’Jeolojik yapılar da sürekli değişime uğrarlar. O mağaranın o dönemde başka girişleri olması olasıdır, Berger henüz onları bulamadı’’ diye yorum yapmıştır.


Kaynakçalar:

1-    Berger L. et al. 2015 eLife,;4:e09560
2-    Hardy A.17. 03. 1960 New Scientist
3-    Kaynak O. 2013 ''Processes and Mechanisms of Human's Evolution Towards the Intelligent Living Being''  Gordon Research Conferences
4-     Kaynak O. 2013  ''Doğal Seçilim İki Ayaklılığı ve Büyük Beyni Seçiyor mu?''  V. Ulusal Biyolojik Antropoloji Sempozyumu Bildiri Özetleri Kitapçığı s:17
5-   Kaynak O.''İnsan Evriminde Üç Sıçrama''  Cumhuriyet Bilim Teknoloji Dergisi s:1391/13, 2013
 
6-    Kaynak O. ''Akıl Taklası Bakış Açısıyla Dmanisi Fosillerinin Analizi'' Cumhuriyet Bilim Teknoloji Dergisi s:1408/18, 14.03.2014
7-    Lordkipanidze D., et al. 2013  Science,
8-    Nakatsukasa M, Hirasaki E, Ogihara N .2006 Sep Am J Phys Anthropol. 131(1):33-7.